Zor Olan Kolayı Yapamamak Mı?

18 Temmuz ve 27 Temmuz doğa olayları, yine ve yeniden biz İstanbul sakinlerini kara kara düşündürmeye sevk etti. Biz bu hadiseleri yakında unutacak olsak da tez vakitte doğa bize, kendisine yaptıklarımızı hatırlatmak için “evlerimize ateşler” pardon yağmur ve fırtına salacak. Türkiye’nin “çarpık kalkınma”sı hep olagelen bir durumdur. Yönetenlerin bunu çok da dert ettiğini sanmıyorum. Bakmayın siz arada bir eh işte yanlışlarımız olmuştur dediklerine. Düzeltmek için napıyorsunuz? Bütün yatırımları, gökdelenleri, konutları, iş imkanlarını bu ufak şehrin omuzlarına yüklemenin mantıklı bir tarafı var mı? Olmuyor kardeşim, kaldırmıyor artık bu şehir bu kadar yükü. Bunu görmek ve bir şeyleri değiştirmek bu kadar zor değil inanın. Gelişmiş ülkelere bir bakın. Hangisinde her şeyin tek bir şehirde toplanmış havası var? Hangi Avrupa ülkesinde 20 milyonluk bir şehir var? Lyon’lu biri neden gidip Paris’e yerleşsin? Liverpool’lu biri neden Londra’da iş arasın özellikle?

gokyuzunden-istanbul-59-kadikoy-1024x768-gezinim-com-640x360.jpg

Veya Milano’lu bir vatandaş niçin Roma’ya göç etsin? Münih’li, burada yapamadığı neyi Berlin’de yapmak için oraya gitsin? Kolay kolay memleketini bırakıp da gitmez başka yere. Bizde neden böyle, çünkü zorunda kalıyor insanlar. Çiftçi kâr edebiliyor mu, özel sektörde çalışmak isteyenler yeterince iş bulabiliyor mu memleketindeki veya yakınındaki bir büyük şehirde? Arzu ettikleri işleri bulabiliyorlar mı oralarda? İnsanlar sosyal aktivitelerini yerine getirecek mekanlar bulabiliyor mu peki? Bu tür soruların yanıtının hepsi hayır. Anadolu’nun birçok şehri terk edilmiş gibi. İnsanca yaşanacak bir ortam yok. Yetkililer ne için yetkiye sahip? Sorunları düzeltmek için. Düzeltmedikten sonra o koltukta oturmalarının ne anlamı var? Efendim bunların bi kısmı altyapı sorunları bi kısmı da memleketimizin kronik sorunları. Bugünden yarına düzeltmek zor deniyor. 15 yıldır yönetenler de düzeltmeyecekse bu kadar uzun sürede kim, nasıl ve ne kadar zamanda düzeltecek bu sorunları?

İstanbul yeşile hasret. Artmaya devam eden betonlaşma, deniz suyu sıcaklığındaki artışlar ve karbon salınımının artması gibi sebepler ve yaşadığımız bilhassa son 2 doğa hadisesi, yaşayacaklarımızın teminatı. İstanbul, dünyadaki diğer metropollerle kıyaslandığından yüzölçümüne bakımından en düşük yeşil alana sahip şehirlerden biri. Dolayısıyla sıcaklıkların normalden fazla olması, yağmurların sel baskınlarına dönüşmesi, rüzgâr esmemesi gibi durumlar yeşilin az oluşundan kaynaklı. Yaşadıklarımızın nedenleri çok basit aslında ve inanın ki çözüm hiç de zor değil.

NDEyNzg1Mj-istanbulda-yasli-bakim-ve-huzurevi-icin-kiralik-bina-araniyor.jpg

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı verilerine göre İstanbul’daki kişi başına düşen yeşil alan 7.57 metrekare. Oysa Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın yönetmeliğine göre bir şehirde kişi başına düşmesi gereken yeşil alan miktarı en az 15 metrekare. Dünya Sağlık Örgütü’nün tavsiye ettiği “aktif yeşil alan” oranı ise kişi başına en az 9 metrekare. Yani alarm seviyesindeyiz. Durumun vahim yanı, sağda soldaki çim alanlar olsun yol çevresindeki çiçeklendirmeler olsun hepsi bu 7.57 metrekare’ye dahil. Yani aslında reel oran kişi başı 4 metrekare filan. Mesela diğer büyük şehirlere bakalım:

  • Şanghay 18 metrekare
  • Londra 27 metrekare
  • Amsterdam 45 metrekare
  • Pekin 88 metrekare
  • Sİngapur 46 metrekare

Bir şeyler değişmezse yağmur yağmaması için dua etmeye başlayabiliriz. Çünkü hemen her yağış sel baskınlarına ve hasara yol açar oldu. Zaten suya ihtiyaç duyacak ağaç pek kalmadı, olanları da keselim ki beklenti içinde kalmasınlar, sonrasında rahat rahat duamıza başlayabiliriz.

Yorum bırakın